Global Agency'nin kurucusu İzzet Pinto Fenoreporter'dan Berna Yılmaz'a dünyada dizi sektörü, Türkiye'de dizi sektörü, televizyon formatları gibi konular üzerinde merak edilen soruları yanıtladı. Verdiği cevaplarda özellikle Türk dizi ve filmlerinin başarıları hakkında çarpıcı ifadeler kullandı. İşte Berna Yılmaz'ın Global Agency'nin kurucusu İzzet Pinto ile gerçekleştirdiği keyifli röportajın detayları.. 

 

Röportaj: Berna Yılmaz - Fenoreporter

 

Global Agency'nin kurucusu İzzet Pinto Fenoreporter'dan Berna Yılmaz'a dünyada dizi sektörü, Türkiye'de dizi sektörü, televizyon formatları gibi konular üzerinde merak edilen soruları yanıtladı. Verdiği cevaplarda özellikle Türk dizi ve filmlerinin başarıları hakkında çarpıcı ifadeler kullandı. İşte Berna Yılmaz'ın Global Agency'nin kurucusu İzzet Pinto ile gerçekleştirdiği keyifli röportajın detayları.. 

 

-İzzet Pinto kimdir? Bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

 

Dünyanın önde gelen 'bağımsız' distribütörlerinden biri olan Global Agency'nin kurucusuyum. Eğitimimi Türkiye ve ABD'de tamamladım. Sonrasında uzun yıllar Uzakdoğu’da ticaretle ilgilendim, dönüşümde Türkiye'nin en çok satan yazarlarını yurtdışında temsilciliğini yaptım. 2006 yılında da Global Agency’i kurdum, format ihracatıyla başlayan yolculuğuma Türk dizi ihracatıyla devam ettim.  2021 yılında otobiyografim “Babam İçin” yayınlandı.

 

 


-İşportadan Kırmızı Halıya kitabının hikayesi nedir? Bu kitap fikri nasıl oluştu?

 

22 yaşımda Bangkok’ta yaşarken, o güne kadar ki hayatımın en zor gününde dükkanda ayakkabı satarken ‘Bu yaşadıklarım bir gün kitabımda yer alacak” demiştim. Yaşadığım zorlukları aşıp bunu herkesle paylaşmayı ilk kez orada dilemiştim içimden. Aradan yıllar geçti ve Destek Yayınları’nın sahibi sevgili Yelda Cumalıoğlu, TEDx konuşmamı dinleyip, bana ‘Hikayen mutlaka kitap olmalı’ dedi. O güne kadar aklımın bir köşesinde özellikle gençleri motive edecek bir girişimcilik kitabı yazmak varken, Yelda Cumalıoğlu kitabımın bir baba-oğul hikayesi olabileceğini söyleyince bu beni çok heyecanlandırdı. İyi ki bu fikir ortaya çıkmış ve desteklenmiş diyorum, çok gururlandığım “Babam İçin” eseri çıktı ortaya.

 

“Babam için” yayınlandıktan ve ilk 10 baskısının tümü satıldıktan sonra yeni baskı hazırlıklarına başladık. Yeni baskı için yeni hikayeler ekleyerek zenginleştirdik. İsmini de değiştirerek dinamizm katmak istedik ve “İşportadan Kırmızı Halıya” güncel haliyle okurla buluştu.

 


-Dizi sektörü ile alakalı çalışmaya nasıl karar verdiniz? Global Agency’nin kuruluş hikayesi nedir?

 

Kitabımda da detaylarıyla anlattığım gibi Global’den önce 20 farklı iş denemem oldu. 21. denemem, Televizyon sektöründe çalışan kuzenimin bana heyecanla format ihracatı yapmamı önermesiyle başladı. Kendisine ve sektör deneyimine güvenerek bu alanda çalışmaya karar verdim. Format satışlarıyla sektörde yer edinmeye başlamışken, bir müşterimin tavsiyesiyle kataloğumuza dizi de eklemeye karar verdim. Bu şekilde dünyada Türk dizilerinin kapısı açılmış oldu.

 

 


-Türkiye’de dizi sektörü hakkında neler düşünüyorsunuz?

 

Dizi sektörü, sürekli gelişen ve çıtayı sürekli yükselten bir sektör. Her yıl yüzlerce yeni yetenek sektöre giriyor. İhracatımız arttığı için yapımcılar da yatırımlarını arttırıyor. Elde edilen başarılar, dünya çapında kazanılan büyük ödüller, hem kanal yöneticilerini hem yapımcıları motive ettiği için gelişim hızla devam ediyor. Dünyada yeni hikayeler bitmez. Dünyada her yıl açılan yeni platformalarla pasta daha da büyüyor. Bunlar sayesinde dizi ve eğlence sektörünün de hızla büyümeye devam edeceğini düşünüyorum.

 


-Türkiye’de dizi sektörünün başlıca sorunları neler? Çözümü ne olmalı?

 

Türkiye’de bölüm süreleri oldukça uzun. Sürenin uzunluğu reklam kuşakları ile doğru orantılı. Bir dizinin, maliyetinin karşılanabilmesi için, bölüm içine 3-4 reklam kuşağı açılması ve bundan dolayı da süresinin en az 135-140 dakika olması gerekiyor.

 

Her hafta 140 dakikalık dizi çekimi oldukça zorlayıcı. Zamanla yarışıldığı için üstün emek harcamak gerekiyor. Bu da haliyle tüm ekibi yoruyor. Dışarıdan çok ışıltılı görünen bir dünya ancak içinde oldukça meşakatli. Bir çok ülkede iki ya da üç ana kanal varken, Türkiye’de yedi ulusal kanal her gece minimum altı dizi yayınlıyor. Bu rekabet ortamında ancak bir ve ya iki dizi öne çıkıyor. Birçok dizi 13. Bölüme ulaşamadan yayından kalkıyor.

 


-Türkiye’de dizi sektörünün büyümesi için neler yapılmalı?

 

Dizi sektörünün büyümesi oldukça önemli, çünkü Türk dizilerinin Türkiye'nin kültürel gücü olduğunu söyleyebiliriz; diğer sektörlere de olumlu yol açarak bir çok ihracat kalemine destek veriyor.

 

Sektörümüz organik olarak her sene büyüyor. Büyümede bir sıkıntı olmadığını, sağlıklı bir şekilde devam ettiğini düşünüyoruz. Zaten, her sene bu şekilde istikrarlı şekilde büyümesi daha en sağlıklı olanı sürdürülebilir olanı.

 

 

 


-Yurtdışında Türk dizilerine en çok hangi bölgede ilgi gösteriyorlar?

 

Türkiye, dizi ihracatında dünyada Amerika'dan sonra ikinci ülke konumunda. O yüzden her bölgeden ilgi gördüğünü söyleyebiliriz. Ancak lider pazarlar; Latin Amerika, Ortadoğu, Balkanlar. Ilk başta büyük furya Balkanlarda başladı, eş zamanlı Orta Doğu devreye girdi. Sonrasında da Latin Amerika. Ekonomik olarak Latin Amerika daha güçlü olduğu için birçok bölgenin önüne geçti.

 


Bunun nedeni nedir?

 

Türkiye çok kültürlü bir ülke olduğu için, her göze hitap eden, farklı etnik kökenleri temsil eden fiziki özelliklere sahip oyuncularımız var. Ayrıca oyunculukları da çok beğeniliyor. Dizilerimiz kırsaldan şehre göç, aile içi şiddet, görücü usulü evlilikler, zengin-fakir çatışmaları, kentleşme çatışmaları, aile değerleri gibi toplumsal değişimleri de çok iyi yansıtıyor. Türkiye aslında hem ülke hem de kültür olarak doğu-batı sentezi bir konumda yer alıyor. Dünyanın bizi coğrafi anlamda köprü gibi görmesinin yanı sıra, kültür olarak da köprü gibi konumlanıyor. Aynı zamanda sosyal değerlerimiz de diğer ülkelerle benzerlik gösteriyor. Bunların yanı sıra Türk dizileri ailece izlemeye uygun içerikler, bu sebeple prime time’da gösterilebiliyor.

 


-Bugüne kadar yurtdışında en çok beğenilen Türk dizisi hangisidir? Sebebi sizce ne?

 

Kataloğumuzda en çok beğenilen 3 dizi; renkli hikayesi, kadın gücünün vurgusu, Osmanlı ihtişamı ve tarihi hikayesi ile “Muhteşem Yüzyıl”; güçlü hikayesi İstanbul’un güzelliğini yansıtması, müzikleri ve iyi prodüksiyonu ile “1001 Gece”; güçlü oyunculukları, vurguladığı anne mücadelesi ve buna duyulan empatiyi yaşatması ile “Paramparça”.

 


-Hangi diziyi hangi ülkeye satacağınızı nasıl karar veriyorsunuz? Karar verirken dikkat ettiğiniz koşullar nelerdir?

 

Dizilerin yurtdışına satılabilmesi için önce Türkiye’de bir başarı elde etmesi gerekiyor. Bu sayede bölüm sayısı yüksek oluyor. Projeleri aldıktan sonra yaptığımız tanıtım çalışmalarıyla projelere ilgi toplamaya çalışıyoruz. İlk başta 3-5 ülkeye satıyoruz, bu ülkelerdeki başarılarını dünyaya gösteriyoruz. Uzun vadede 70-100 ülkeye ulaşabiliyoruz.

 


-TV Formatlarının yayın haklarını alırken, nelere dikkat ediyorsunuz?

 

Öncelikle orijinal br fikir olması lazım. Dünyada yayında olan formatların yakın bir benzeri olmaması gerekiyor. Ciddi bir duygu oluşturması lazım; ya şaşırtması ya güldürmesi ya da heyecanlandırması gerekiyor. Duyguyu seyirciye geçirebilecek bir formatlar ilgimizi çekiyor.

 


-Son dönemde Türkiye’den yurtdışına satışı gerçekleşen projeler neler?

 

Arşivimizdeki Can Yaman’ın dizileri, yayındaki dizilerden de “Kızılcık Şerbeti” son sattığımız projeler. Yayının üzerinden birkaç yıl gecmesine rağmen “Anne”, “Paramparça”, “İstanbullu Gelin” hala ilgi gören projeler. “Muhteşem Yüzyıl” da uzun zaman önce yayınlanan bir proje olmasına rağmen, hala birçok ülke tekrar yayınlanıyor.