“Yürüyen ceset” sendromu (Not: Cotard Sendromu diye de biliniyor) çok tuhaf bir akıl hastalığı. Bu hastalığa yakalananlar canlı oldukları halde kendilerini ölü gibi hissediyorlar. Bu “Nöro-psikiyatrik” sendromun pençesine düşenler sadece kendilerini ölü gibi hissetmekle kalmıyorlar, dünyanın da var olmadığı duygusuna kapılıyorlar.

 

Fenoreporter - Sağlık Haberleri Servisi

 

Bu sendrom ilk kez1880’de Fransız nörolog Jules Cotard tarafından keşfedildi ve onun adı verildi. O tarihte 43 yaşındaki bir hastanın vakası kayıtlara geçti: Kadın hasta beyni, sinirleri, göğüsleri, bağırsakları olmadığına, sadece cildi ve kemikleri bulunduğuna inanıyordu. Beslenmeyi de reddediyordu, çünkü ölümsüz olduğunu söylüyordu.

 

“Cotard sendromu”na yakalananların gösterdikleri belirtiler kişiye göre değişiyor. Depresif ve melankolik oldukları dönemlerde yapılan gözlemlerde hepsinin ebedi hayata inanmadıkları saptandı. Bazıları çoktan ölmüş oldukları, bazıları ise ölmek üzere oldukları duygusu taşıyorlardı. Ama genellikle hemen hepsi organlarını, hatta vücutlarını kaybettiklerini düşünüyorlardı. Bu duygu onları hayatlarını ihmal etmeye, hatta hayattaki her şeye ilgilerini kaybetmeye kadar götürüyordu.

 

“Yürüyen ceset sendromu” ile ilgili olarak daha sonra bir çok araştırma yapıldı. 2018’de araştırmacılar bu sendromun teşhis edildiği 12 hastayı incelediler. 8’i çoktan ölmüş olduklarına, 4’ü ise ölmek üzere olduklarına inanıyorlardı. Söz konusu 4 hastadan 3’ü virüslerin, böceklerin, kurtların iç organlarını kemirdiğini söylüyorlardı.

 

“Cotard sendromu”nda başka tür çıldırma örnekleri de var. 35 yaşındaki bir madın beyninin çürümekte olduğunu ve kurtların iç organlarını yediklerini düşünüyordu. 44 yaşındaki bir adam ise duvarlarda koşuşturan fareler ve örümcekler görüyordu. Baktığı insanların yüzlerinin erimekte olduğunu da söylüyordu.

 

50 yaşındaki bir hasta kollarının kesildiği ve parmaklarının ezildiği hissini taşıyordu, 74 yaşındaki bir hasta ise kaldığı huzur evinde bıçaklandığını anlatıyor, hastane yatağını tabut olarak algılıyordu. “Cotard sendromu”nun sayıklamaları veya nöbetleri o kadar güçlü ki, çoğu kez hastaları ölmek üzere olmadıklarına, kurtların iç organlarını kemirmediğine inandırmak imkansızlaşıyor.Bu da tedavilerini çok güçleştiriyor. Örneğin bir kadın hasta beslenmeyi reddediyor, “Çoktan ölmüş olduğuma göre yiyeceğe neden ihtiyaç duyayım” diyordu.

 

Tıp henüz “Cotard sendromu”nu neyin tetiklediğini bulamadı.Teşhis için özel kriterler de yok.

 

Ancak, bu sendroma yakalanmış olanların geçmişte de zihinsel sorunlar yaşamış oldukları düşünülüyor. Şizofreni, uyuşturucu bağımlılığı, depresyon, beyin dokularında bozulma, kalp krizi, kalap-damar hastalığı, beynin küçülmesi gibi…

 

Peki, çaresi? Tam çaresi yok ama çeşitli tedavi yöntemlerine başvurulabiliyor. Hastaya göre değişen bu tedavilerde psikoterapi veya ilaç tedavisi, ya da ikisi birden uygulanıyor. Beyine elektrik dalgaları göndermek de bazı hastalarda deneniyor.

 

Bu iç karartıcı haberin tek olumlu yanı: Günümüzde “Cotard sendromu”na yakalanan hasta sayısı geçmişe göre çok ama çok daha az. Hiç kuşkusuz depresyon vakalarının geçmişe göre çok daha iyi ve etkili tedavi edilebilmesi sayesinde…