Ana Sayfa Arama
Erdal Şafak'tan Dikkat Çeken Yazı "Yeni Dünya Değil Trump Düzeni"

Fenoreporter Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak yeni kaleme aldığı yazısında dikkat çeken ifadeler kullandı. 

 

Fenoreporter Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak yeni kaleme aldığı yazısında dikkat çeken ifadeler kullandı. 

 

İşte Erdal Şafak'ın "Yeni Bir Dünya Değil Donald Trump Düzeni" başlıklı yazısı..

 

 

Çift kutuplu dünyanın karşılıklı güvence ve güvenlik verdiği yıllar…

 

Tamam Soğuk Savaş yıllarıydı ama o soğuk rüzgarlar insanları nezle bile etmiyordu.

 

Herkes, her millet, her devlet yerini biliyordu.

 

Ne Doğu’dan Batı’ya geçmek mümkündü, ne de Batı’dan Doğu’ya.

 

O nedenle ihtilallerde (Yoksa darbelerde mi demek gerekiyor?), radyolarda okunan ilk bildirilerden itibaren “NATO’ya, CENTO’ya bağlıyız” güvencesi verilirdi. (Not: Evet, o zamanlar bir de CENTO vardı. Şimdi kim hatırlar? İlk yazıda anlattığım Bağdat Paktı’nın yerine kurulmuştu.)

 

Hayır iki değil, üç kutup vardı: “Ne Doğu, ne Batı” diyen bir grup devlet “Bağlantısızlar Hareketi”ni kurmuşlardı. Başlarını Mareşal Jozif Bros Tito (Yugoslavya), Cemal Abbülnasır (Mısır), Hayri Bumedyen (Cezayir), Cevahirlal Nehru (Hindistan) çekiyordu.

 

İşte o konjonktürde, Kıbrıs’ta Rumlar 1963’ün Noel gecesi arefesinde, tam tarih vereyim, 20 Aralık 1963 gecesi “Akritas Planı” adını verdikleri Türkler’i hedef alan katliama giriştiler.

 

Kıbrıslı Türkler’in tek umudu Türkiye’ydi. Yesari Asım Aksoy’un nihavend makamında bestesi olan ve Zeki Müren’in seslendirdiği “Bekledim de gelmedin, gözyaşımı silmedin” şarkısını ağıt biçimde söyleyerek Ankara’dan yardım beklediler.

 

Ankara başta sessiz kaldı. Sonra TBMM 16 Mart 1964’te oybirliğiyle hükümete Kıbrıs’a çıkarma emri verilesine karar verdi. Jetler gözdağı vermek için havalanmaya başladı. 

 

Ancak işte tam da o günlerde, Kıbrıs’taki kanlı Noel’den bir ay önce, 23 Kasım 1963’te, Teksas’ın Dallas kentinde suikaste kurban giden ABD Başkanı John Fitzgerald Kennedy’nin yerine geçmiş olan Lyndon B. Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye mektup gönderdi. Mektup değil ultimatomdu bu: “Kıbrıs’ta Amerikan silahlarını kullanamazsınız” diyordu.

 

Mektup Türk kamuoyuna sızınca kıyamet koptu. Başbakan İnönü o çok ünlü konuşmasında, “Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır” diye rest çekti.

 

---

 

Ama ne yazık ki, “Yeni bir dünya” düzeni kurulamadı. Tam tersine “Eski dünya düzeni” alt-üst oldu: Sovyetler Birliği dağıldı. Doğu bloku, yani Varşova Paktı çöktü. Bağlantısızlar Hareketi tarihe karıştı.

 

Meydan ABD ile onun askeri kolu olan NATO’ya kaldı. NATO da eski Varşova Paktı üyelerini birer birer bünyesinde eriterek, Kanada’dan Urallar’a kadar uzanan geniş bölgede tek söz sahibi oldu. Dahası yıkılan eski dünya düzenindeki rolünün anlamsızlaştığını farkederek yeni bir misyon edindi: “Dünya jandarmalığı”. Afganistan’a, Irak’a, Libya’ya müdahalenin meşru temeli işte bu yeni misyona dayandırıldı.

 

İnönü’nün “Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır” kehanetini, ne tuhaf, şimdi ABD Başkanı Donald Trump gerçekleştirmeyi amaçlıyor.

 

Ama zorla. Güç kullanarak. “Hard” ve “Soft” tüm güçlerini seferber ederek.

 

ABD’deki son seçimde beceriksiz ve yıpranmış Demokratlar’ın sadece başkanlığı değil, onun yanı sıra Kongre’nin iki kanadında da (Senato ve Temsiciler Meclisi) mutlak çoğunluğu altın tepside sundukları Trump ne dünyada, ne de ABD’de kendisinin üstünde hiçbir güç tanımıyor.

 

Alternatif siyasi ve ekonomik güç olmak iddiasındaki Avrupa Birliği neredeyse sahneden silinmiş durumda.  Çin sindirildi, Rusya sallanıyor.

 

Ve dünyanın tüm başkentlerinde siyasiler ve diplomatlar bir çıkış yolu arıyor ve şu soruya yanıt bulmaya çalışıyor:

 

“Trump’ın önünde diz çökmemiz mi gerekiyor?”

 

---

 

Antik Roma’da Colosseum’daki arenada gladyatörler, dövüş öncesi imparatora şöyle sesleniyorlardı:

 

“Ey Sezar birazdan ölecek olanlar seni saygıyla selamlar…”

 

Ve diz çöküyorlardı.

 

---

 

Trump’ın Sezar’dan ne farkı var?