
Fenoreporter Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak kaleme aldığı yeni yazısında Parkinson hastalığına değinirken, çarpıcı ifadeler kullandı.
Fenoreporter Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak kaleme aldığı yeni yazısında Parkinson hastalığına değinirken, çarpıcı ifadeler kullandı.
İşte Erdal Şafak'ın "Yüreğimi Sızlatan Parkinson Anıları" başlıklı yazısı..
Önce bir not: Çok özel nedenlerden ötürü, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nim açıklamalarından yola çıkarak değerlendirmeye çalıştığım Türkiye’nin değişen dünyadaki jeopolitik arayışlarıyla ligili yazılarıma kısa bir ara veriyorum. Özür dilerim.
---
Gelelim konumuza…
Türkçe’de bir dua var: “Allahım aklıma mukayyet ol…”
Anlamı: “Allahım aklımı koru…”
---
Alzheimer, Parkinson ve demans, yani bunama…
En korktuğum hastalıklar bunlar.
Onlardan birine yakalanmaktansa, büyük sözüme tövbe ama, ölmeyi tercih ederim.
Öyle ya; rezil gibi, pek bir şey hatırlamadan, hele yakın geçmişi, hatta bir-iki saat öncesini bile anımsamadan yaşamak ne demek? Yaşamak mı bu?
Beynin bitkisel hayata girmesi demek.
Benim rüyalarıma –yoksa kabuslarıma mı demem gerekiyor?- hayat ile ölüm arasında, tıpkı bir duvar saatinin sarkaçları arasında gidip-gelen gibi yüreğime oturmuş 2 anım var.
Herhalde onlarla birlikte öleceğim ve o zaman, onlarla buluşunca huzura kavuşacağım Umarım. O günü veya geceyi gerçekten iple çekiyorum.
.
---
Güngör Mengi ile dostluğumuz gazeteciliğe başladığım 1970 yılına kadar gidiyordu. Ben Yeni Asır’da mütercim olarak iş başı yaptığımda o haber müdürüydü. Sonra yazı işleri müdürü, daha sonra genel yayın yönetmeni ve en nihayet başyazar oldu.
Bir ara rahmetli Selçuk Yaşar’ın kurduğu “Devir” dergisine gitti, bir süre sonra döndü.
Sabah gazetesini kuran ekiptendi. Ben de İstanbul’a gittiğimde yeniden buluştuk. Sabah’ta aktif bir görevi yoktu. Sadece üçüncü sayfanın sağ üst köşesindeki “Sabah Diyor ki” sütununu yazıyordu.
2000’lerin başında Sabah krize girince Zafer Mutlu ekibiyle birlikte yuvayı terketti. “Vatan” gazetesinin kurucuları arasında yer aldı. Orada da köşe yazarıydı. Daha doğrusu başyazardı.
Ayrı mekanlarda, hatta rakip gazetelerde olsak da yarım yüzyıla dayanmış dostluğumuz elbette devam ediyordu. Arada bir telefonla görüşüyorduk.
Unutmuyorum, 2022’deki bir telefon görüşmemizde bir akşam yemekte buluşmaya karar verdik.
Olmadı.
Çünkü birkaç hafta sonra bir haber: “Güngör Mengi, İzmir’e götürüldü.”
Cümlenin fiili bana tuhaf geldi. Sordum: Hayır, “Gitmedi”, “Götürüldü”.
Uzun arayışlardan sonra bir çok yakınına laştım. “Parkinson’a yakalandı” dedi, “İzmir’e götürdük, Alsancak’ta bir dire ve bir bakıcı tuttuk. Orada yaşıyor…”
Yine binbir güçlükle telefonuna ulaşabildim. Her hecesini bir süre kekeledikten sonra telaffuz edebilen Güngör Mengi ile görüşmemiz elbette kısa sürdü:
-Erdal?
-Nasılsın Güngör Ağabey.
-İyiyim. Ben bu hastalığı yeneceğim.
-Kesinlikle inanıyorum.
-Senden iki ricam var: Telefonumu kimseye verme. Ve beni bir daha arama. İyileşince ben seni ararım.
---
Bunun bir veda sohbeti olduğunu hissediyordum.
Öyle oldu. İyileşeceğine durumu çok kötüye gitti.
17 Şubat 2023’te İzmir’de hayata veda etti. Cenazesi İstanbul’a götürülüp Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. 83 yaşındaydı.
Kekeleyerek, binbir güçlükle ağzından çıkan heceler hala kulaklarımda ve belleğimde yankılanıyor ve içim sızlıyor.
---
Nevzat Ünlü, Hürriyet gazetesi kökenliydi. Hürriyet’in Ankara temsilciliğinde idare müdürü olarak görev yapmıştı.
Dinç Bilgin onu Yeni Asır’ın İstanbul temsilciliğine getirince tanıştık ve birbirimize çok çabuk ısındık.
Yollarımız daha sonra Günaydın ve Sabah gazetelerinde kesişti.
Bana yaptığı iyilikleri son nefesime kadar unutmayacağım.
Sabah’tan ayrıldıktan sonra Beykoz sırtlarındaki bahçeli, iki katlı evinde yaşamaya başladı.
Arada bir telefonlaşıyorduk.
Ve her görüşmemizde ısrarla davet ediyordu: “Evime gel, seni ağırlayayım. Hem temiz hava alırsın, hem de ağaçtan kendinin koparacağı tazecik meyvelerden tadarsın…”
Sonunda bir akşam Bülent Denli ile birlikte gittik.
Bahçesi gerçekten çok güzeldi: Elma, armut, portakal, limon, nar, erik, kayısı, şeftali ağaçları… Bir köşede sebzelik.
Sohbet etmeye başladık. Bir şey dikkatimi çekti: Nevzat Ünlü bazı isimleri, bazı anıları hatırlayamıyor, bana dönüp “Sen söyle” diyordu.
İçime bir kurt düşmüş olarak evinden ayrıldım.
Benden bir süre sonra ziyaret eden Hürriyet’teki eski dostları hem anlattılar, hem de “Ardından” yazdılar.
Nevzat Ünlü’deki Parkinson hastalığı da çok ama çok hızlı ilerlemişti.
O kadar ki, eşi Tülin Ünlü’nün ölümünden bile haberi yoktu.
“Tülin nereye gitti bilmiyorum ama herhalde birazdan gelir” diyordu.
23 Mart 2023’te öldü.
Güngör Mengi’den aşağı-yukarı 5 hafta sonra.
90 yaşındaydı.