EKSİK KALANLAR Hiç bir şey tamam olmayabilir hayatınızda ki bu döngü genellikle de böyledir. Tıpkı Özdemir Asaf 'ın dediği gibi "Herkesin evinde bir oda eksik" demlerindesinizdir hep. Belkide hayata karşı dimdik durabilmenin formülü, bu tamamlanmamış halimizdir. Bir puzzle gibi düşünün hayatı. Bir, iki parça hep eksiktir, ya da kaybolmuştur. Ama biz o boşluğa odaklanmak yerine, resmin tamamına bakmayı becerebilmeliyiz. Bir şeyler eksiktir işte... Aşk eksiktir, sevgi eksiktir, ekmek eksiktir, ilgi eksiktir, bir oda zaten hep eksiktir. Başınızda hep okunmamış bir kitabınız, gerçekleşmemiş bir hayaliniz, söylenmemiş bir sözünüz, yarım kalmış haykırışlarınız olacaktır. İnsan olmak da böyle bir şey galiba... "Tamam, şimdi her şey dört dörtlük" dediğiniz andan sonra sizi ne motive eder ki? İnsan halimizle tanış olmak için, durup dinlemek lazım kalbimizi. Zorlamadan, inatlaşmadan yaşamanın ,kalbi ferahlatan hallerine odaklanmalıyız. Kusur diye gördüklerimiz hep olacak. Hem kendimizde, hem etrafımızda. Onları "hayat" diye görebildiğimizde, bir hafiflik gelecek, inanın buna. Eninde, sonunda kendinizi kırılan yerinizden yapıştırmayı öğreneceksiniz. Bir Japon sanatıdır bu aslında... Kırılan eşyalarını tamir ederken, kopan ve kırılan parçaların yerini altınla doldururlarmış. Acıya paye vermek gibi bir şey sanki. Onun bile kıymetini bilmek, anlamak ne şahane bir hal ... İnanışa göre, bir eşya ya da insan hasara uğramışsa, acı çekmişse, bundan sonra bir hatıraya sahiptir artık. Ders almıştır ve artık olduğundan çok daha güzel ve değerlidir. Geçmişin izlerini daha değerli hale getirmek bizim elimizde. O yüzden sakın korkmayın. Çatlayan yerlerinizi altınla doldurun,pırıl pırıl parlasın. Çünkü onlar öyle güzel, öyle değerli ki... En azından YAŞADIM diyebilmenin muhteşem hafifliği ve kendinize olan sonsuz güvenin rahatlığı ile sımsıkı sarılın hayata. Hastalıklar, sıkıntılar, geçim derdi, kalp yarası, vazgeçip gitme isteği, isyanlar, veryansınlar hep olacak hayatın içinde. Bütün mesele onları kabullenip, az ileride pırıl pırıl güneşli bir günün bizi beklediğine dair inancı kaybetmemek. İçinden gelen sese inanmak lazım. En iyi rehber o. Bakın, o sizi muhakkak zeytin ağaçlarının, nar ağaçlarının olduğu büyülü bahçelere çıkaracaktır. Sabır lazım. Hani usta şair Didem Madak der ya "Çok şey görmüşüm gibi ve çok şey geçmiş gibi başımdan, ahhh diyorum sonra ahhhh..." Evet bu hal hep olacak. Yaşadıkça kendi hikayenin ve kendi sözde acılarının değersizleştiğini görüyorsun. Öyle şeyler oluyor ki bu dünyada ve insan öyle şeyleri aşabiliyor ki, sonra benimki ne diye haddini bilmek istiyorsun. Her insanın denize kıyısı olmalı derler. İşte o kıyıya sahip çıkmak lazım. Bir yanımız mavi kalmayı becermeli. Gri, tozlu şalları sırtımızda taşımak anlamsız. Siz maviye gönül verin. Bakın o zaman içiniz dışınız nasıl da AKDENİZ oluverecek. Cemal Süreya der ya "Uçmak için kuş olmak gerekmiyor. Küçük sevinçler olsun yeter." Bütün mesele, taşındığınız her eve çiçekler dikebiliyor musunuz ya da yıllardır hayal ettiğiniz ve içinde şarkılar söyleyebildiğiniz o evde misiniz şimdi? Kenara yığdıklarınızla değil, ne kadar eğlendiğinizle ölçün hayatınızı... Bırakın bir yanınız eksik kalsın. İyidir o hal... Tamamlanmayı beklemek de iyidir. Yoldur bu. Yürümek için arkadan itekleyen bir haldir. Kendi ruhunuzun tamircisi siz olun. Siz kalbinizi dinleyin. Vardır elbet götüreceği güzel bir yer... Behçet Necatigil ne güzel anlatır bu hali Ümit şiirinde... "Ya ümitsizsiniz, ya da ümit sizsiniz Ya çaresizsiniz, ya da çare sizsiniz." Tercih sizin. Ama bence kalbinize sarılın. O size doğruyu söyleyecektir... Büyük usta Cemal Süreya ile bitirelim o zaman... "HAYAT KISA ve KUŞLAR UÇUYOR...."Hep iyi kalın... Ebru BOZCUK Temmuz /2023 İSTANBUL


YAZARIN DİĞER YAZILARI