KARIŞIK KASET #İlk yaz ne güzel gelirdi o şehre...Sıcacık bir Akdeniz şefkatiyle, ılık bir rüzgar eserdi hep... Erik ağaçlarının, ilk ılıklığı hissettiğinde kanıverip açan çiçekleri hemen içine alıverirdi sizi. Tıpkı güzel başlayan bütün şeyler gibi... Başka bir koku vardı o şehirde. Denizin iyotu, begonviller, zakkumlar, fesleğenler, ıtır kokuları birbirine karışırdı.

 

Sarhoş edercesine bir kokuydu ki o yaşlar, kafanın üstünde başka bir kafayla gezmek için en ideal yaşlardı. Hani her insanın denize kıyısı olmalı derler ya, işte öyle bir şehirdi orası... Bir yanınız hep mavi kalırdı... Radyoda çalan bir şarkı, beni yıllar öncesine, o şehirde geçen lise yıllarıma götürdü. İki yanı palmiye ağaçları dizili yolda, üzerimde beyaz gömleğim, lacivert jilem ve sımsıkı toplanmış atkuyruğu saçımla okula gidiyorum. İlk gençlik hâllerim, başımda kavak yelleri...

 

Henüz bir darbe yemediğimiz, aşka inandığımız, hiç kimsenin bizi incitmediği zamanlar yani... Ve köşedeki meşhur kasetçi dükkanı. Hidromel Müzik Evi. Lisenin bütün kızları, elimizde kendi yaptığımız listelerle, kaset doldurtmak için sıraya girerdik. Sahibinin çok yakışıklı olması da önemli bir faktördü tabii.. Her telden şarkının olduğu o kasetin üzerine keçeli kalemle KARIŞIK KASET yazılırdı. Kaset karışıktı ama hayatımız o kadar karışık değildi. Geceleri ilk aşk düşünülerek hayaller kurulurdu.

 

Hoş şimdilerde hayal kurmayı dahi beceremeden uyuyoruz. Acaba ne zaman elimi tutacak diye bir Sezen, bir Ajda, bir Ferdi Özbeğen, George Michael, Julio Iglesias dinler dururduk. Bak işin bu tarafı karışıktı işte. Yakışıklı kasetçi, beyaz keten gömleği, kot pantalonu ve dağınık saçları ile dükkanının kapısında durur, tam okulun dağılma zamanı, sesini sonuna kadar açıp en yeni slow şarkıları çalardı. Eeee biz kızlar da romantik erkek arayışımızı bu çocuğa bağlar, elimizde yeni listelerle dükkana doluşurduk. Ahhh biz kadınlar, başımıza ne geldiyse bu romantikliğimizden geliyor galiba. Uslanmayız biz... O zamanlar şarkılar mı yoksa bizim kafamız mı çok güzeldi hala çözebilmiş değilim. Çözmenin de bir manası var mı onu hiç bilmiyorum. Şimdilerde hiç bir şarkı artık o kadar yüreğimi hoplatmıyor. Diyorum ya başka zamanlardı o yıllar. Kasetçi çocuğun, benim için özel doldurup hediye ettiği karışık kaseti elimde sımsıkı tutarak, o iki yanı palmiye ağaçlı yolda, müziğin ritmine kendimi kaptırarak ve şahane hayaller kurarak yürüdüğümü hiç unutmam mesela . Yüreğim nasıl da güzel çarpmıştı. Aşkı düşlemekten hiç korkmazdık ki...Her halimizde bir direniş, bir uyanış vardı.

 

 

Düzene karşıydık, isyankar bir ruh hasıldı. Otoriteye karşı çıkmak en büyük maharetimizdi ki o da anne, babaydı O yıllar, olur olmaz kahkaha atmaların, sıradan bir şakaya bile ağız dolusu gülmelerin zamanıydı. Mahallede bir otokontrol hasıldı ama...Malum meşhur Süreyya teyzemiz vardı. Bütün gün, mutfak penceresine attığı minderin üzerine kollarını yaslar, geleni geçeni kontrol ederdi. O dönemin sosyal medyasıydı adeta. Ne güzel komşumuzdun sen Süreyya teyze demeyi çok isterdim ama maalesef diyemiyorum. Diline düşmeye gör, aynı anda canlı yayına başlardı. Aşağıdaki bakkala arada bir sepet sarkıtıp çekirdek istemeyi de ihmal etmezdi. Ahhh Süreyya teyze ahhh. O zamanlar mahallemizde Adile Naşit'lerimiz, Hulusi Kentmen'lerimiz olduğu gibi Suzan Avcı'larımız, Lale Belkıs' larımız da mevcuttu. Ama her şey o kadar güzeldi ki... Karışık kasetlerim, tıpkı sandıklardan çıkan anılar gibi benim için çok değerli. İşin A1 yüzü böyle işte, sonrası ne olur hiç bilmiyorum. Ama şunu çok iyi biliyorum ki biz güzel büyüyen çocuklardık... Hani Didem Madak "Yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi tırnaklarıyla düzeltemiyor insan" der ya, biz yazgımızı değiştiremesek de iyi ki öyle bir çocukluk yaşadık. Ben, lacivert jilem, sımsıkı atkuyruğu saçım ve elimde karışık kasetimle, o iki yanı palmiye ağaçlı yolda hala yürümeye devam ediyorum...

 

Ebru BOZCUK İSTANBUL #karışıkkaset #pazaryazıları #iskenderun #ilkgençlikgünleri


YAZARIN DİĞER YAZILARI