İnsan ve toplulukların; gerçek ile olan bağından dolayı bilimi ve işlerini ret etmesi mümkün değildir, gündelik gerçekliği açıklayan, keşfeden veya toplumun faydasına işler veya icatlar yapan bir çalışma alanını düşman olarak belleyemez. Ancak bilim yapan veya bilimi anlatan insanı ret edebilir veya hoşlanmayabilir ki bunun da sebepleri şunlar olabilir; İnsanda veya topluluklarda var olan inançları yok saymak, insanda “Gerçeği söylemiyor hissi uyandırmak”, gündelik yaşantıda insanların eşleştiği veya hissettiği kesin gerçekleri yok saymak, bilgiyi ortaya çıkartan olduğunu bildirmek yerine “Siz Bilmiyorsunuz, Biz biliyoruz” gibi hisler uyandırmak, keşfedilen veya icat edilen şeylerin topluluklar ve toplumlar ile olan Siyaset, Sosyoloji ve Felsefe bağına değinmemek ve en önemlisi ise bilimin Felsefe, Sosyoloji, Siyaset ve inançlar ile bağının olmadığını söylemektir.

 

sekuler fitnecilik

 

Felsefe; henüz aletlerin olmadığı zamanlarda bugüne insan ve toplum yaşantısını ve yaşantı içerisindeki gereklilikleri, olumlulukları ve olumsuzlukları belirleyip, bunları oluşturan nedenleri ortaya çıkartan insanın düşünme ve sorgulama yetisi ile olan zihinsel bir çalışma alanıdır. Bugün dahi ortaya konulan insani veya toplumsal gereklilikler, olumlu ve olumsuz yönler ve bunların nedenleri, felsefe yapmak ile bilinmektedir, var olan siyaset ve sosyoloji bilgisi ile açıklanmakta, edebiyat ile desteklenmekte ve inançların belirlenmesine kökler oluşturmaktadır. Felsefenin insan ve toplum yaşantısındaki öncülüğünü, katalizörlüğünü ret etmek veya bir çalışma alanında felsefi bağın olmadığını, felsefeyi geçtiğini söylemek bilgiyi ve bilmeyi anlamamışlık ve bilmemektir.

 

sekuler fitnecilik

 

Doğru bilgiyi öğrenmek, bilmek veya seçebilmek sadece günümüzün sorunu değildir, oldum olası böyledir; çünkü insandaki zihin aynı zihindir. İnsanlar bedenleri, zihinleri ve bilen olarak Ben üçlüsünden ve bunların içerisindeki unsurlar ve öğelerden oluşmaktadırlar; İnsanlar yapı olarak aynı ve eşittirler, ancak özelliklerinden dolayı farklıdırlar. İnsanlar arasındaki aynılık, nesnelliğinden kaynaklanır; bir bedene sahip olmaları, aynı Gök Boşluğu’nun içerisinde yaşamaları, aynı Güneş, Ay, Hayat ve Zaman’dan etkilenmeleri, aynı Tabiat’ın verdiği besinleri yemeleridir. İnsanlar arasındaki eşitlik zihinden kaynaklanır; tüm insan zihinleri dört fonksiyonludur; Benlik, Bellek, Akıl ve Sezgi. Tüm zihinlerde Algı, His, Şartlanma, Koşullanma ve Yargı vardır ve bunları hareket ettiren Hırs (Sahip ve serbest olmak ve içerdikleri), Şehvet (İlişkiler, birliktelikler ve içerdikleri), Nefs (Ego, kimlik ve içerdikleri) ve Kün (Akıl-Vicdan birlikteliği ve içerdikleri) unsurları vardır. Bunların tümü de aynı sosyolojik unsurlardan veya ilk nedenlerden etkilenir; Hayat, Zaman, Oluş, Akış, Tanrı ve Sezgi’dir. Mucizeler veya sırlı olaylar ise Gizem’e kalır ki insanlara ve inançlarına yol gösterir. İnsanlar arasındaki özellik farklılığı Ben’den kaynaklanır; Ben’in eğilimi, ilgisi, yeteneği veya yazgısı (Ahsen Takvimi) yaşam amacından kaynaklanır. Ben’in zihnine yüklediği bilgiler, eğitim ve öğrenimler, bedeninde sağladığı deneyimler ve refleksler özellikleri ortaya çıkartıp Ben’i diğer insanlardan ayırır. Ben’in kendi zihni için verdiği kazanım, deneyim ve birikim emeği, Ben’in arzusunu, eğilim ve amacını ortaya koyar ki bu durum İnsanı diğer insanlarla benzemez yapar.

 

sekuler fitnecilik

 

Genel ve temel olarak insanın doğup, yaşamak ve ölüm gibi durumları herkesi aynı ve benzer kılsa da yaşıyorken sahip olduğu nesneler, para, ünvan, makam veya işteki mevkisi insanı diğer insanlardan ileri ve seçkinlik bakımından farklı yapar. Eğer böyle değilse başarmanın önemi yoktur, amaç edinmenin, göreve dönüştürmenin veya ödevler sahiplenmenin önemi ve değeri yoktur. Ancak farklılık bakımından diğer insanlardan ileri ve seçkin olan kişilerden toplumun, toplulukların ve bilmeyen insanların beklentileri var. Bu beklentinin temel konusu; insanların kendi içinde hissettiği inanç ve kendiliğinden yükselen imanın gündelik gerçeklikteki karşılığının açıklanması, bildirilmesi ve mümkün olursa bulgu, belge ve ıspatlar ile dünyanın her yerindeki benzerlikler ve aynılıkların bilinmesidir. İnanç, var olan her şeye dair hissedilen ve gündelik aşantıda her an hissedilen bir durumdur. Ancak iman evrenin, insanın, hayvanlar ve bitkilerin, duyumsanan canlılığın varlık nedeninedir, bunları ortaya çıkaran nedenedir. “Ben Sekülerciyim!” deyip, kendi bilgilerini, bulgularını ve ıspatlarını var olmanın nedenleri ile ilişkilendirilmediğinde, toplum, topluluk veya insanların inanç duyduğu, iman ettiği şey ile ilişkisi ortaya konulmadığında bilgiler toplum ile bağlanmış olmamaktadır. İman edilecek şeyin ne olduğunu topluma öğretebilecek ileri ve seçkin insanlar bilim insanlarıdır, çünkü var olanın nedenlerini araştırırlar ve zansız bilmeye çalışırlar. Var olanın nedeni, yani var eden sebep Tanrı ve Tanrısallık/Varoluş’dur; çünkü var olan her şeyin bir sebebi vardır, Tanrı’nın ise varlık sebebi yoktur, kendisi her şeyin ilk sebebi/nedenidir. Özellikle sekülerci olan bilim insanların ortaya çıkarttığı araştırma sonuçlarının Tanrı ve Tanrısallık ile ilişkisi kurulduğunda, insanların gündelik yaşantısında hissettiği gerçeklik ile ilişkisi ortaya çıkar ki bu da bilimin insanlara ve Tanrı’ya uzak olmadığını ortaya çıkartır.

 

 

Murat Dal

Sosyoloji ve Felsefe Araştırmacısı-Yazar


YAZARIN DİĞER YAZILARI