Yetenek, tutku, aşk ve iman sahibi insanın ihtiyacı olan alakasız öğüt ve nasihatler değildir; bağlılık duyduğu şey hakkında veya bağlılık duyduğu şeyi yapıp etme gücü hakkında güç verici örnekler verilmesi, hikayeler ve söylemlerde bulunulması ve belki maddi destek verilmesi ihtiyacı olanlardır. “Yetenek tutkusuz ortaya çıkmaz, tutku ise imana ulaşmazsa kişiyi muvaffak etmez” diye belirten meslek üstatları; yeteneğin, tutku ve iman ile olan ilişkisini ve tutku ve imanın yeteneğin geliştirici ve dönüştürücü unsurları olduğunu belirtmişlerdir.

 

sosyoloji de tutku ve iman

 

Yetenek; insanın yapmak için doğduğu şeydir diye tanımlanır, bu tanımı ise yeteneği felsefe olan üstatlar belirtmiş, ustalar ve öğrencileri ise kabul etmiştir. Yapılan tanım, “Yapmak için doğduğun şey” olunca, gündelik becerileri ve işlerini dışarıda bırakan veya içermeyen bir durum belirtip, Tanrı, Hayat, Zaman, Akış, Oluş ve Yazgı ile ilgili yani doğum öncesi ve doğum sonrası konuları ile ilişkili olduğunu bildirir oluyor. Tutku: Hissettiğin veya bağlı olduğun şeye karşı oluşan içine düşünce, duygu ve inanç karışmayan durumdur diye tanımlanmaktadır ve dolayısı ile büyük işlerde gerekli olan irade ile de ilgilidir ve sürükleyici olan irade, hırs ve nefsi de ortaya çıkartır. Tutku bir kişide uyandığında toplum tarafından İdefix, Kör İnanç veya Saplantı durumu diye ifade edilirken, yetenek avcıları için Potansiyel Şampiyon ve siyaset ustaları için ise Potansiyel Kahraman olarak yorumlanmaktadır. Çünkü Tutku, dogmaya dönüşebilen, dogmacı bir şekilde sahiplenebilen bir güçtedir. Tutku’nun uyandığı yetenek eyleme dönüşüp de bilgi ve zeka ile de desteklendiğinde toplumu veya yetenek alanını geliştirecek, değiştirecek bir lider yetişiyor demek olur.

 

sosyoloji de tutku ve iman

 

Tutku, yetenek alanında bilgi ve zekayı, daha önce ortaya çıkartılmamış yeni ve farklı yöntemler ve bilgileri ortaya çıkartır. Tutku duyulan şey veya alanda bilgi ve zeka insanda işlemez dereceye kavuştuğunda kendi bilgisini ortaya çıkartan ustalık, üstatlık ortaya çıkar ki bu durumda Tutku yitmiş, bir üst derecesi olan İman ortaya çıkmış olur. Bu ustalık veya üstatlık derecesine varmış ve İman’dan yeteneği alanında ortaya çıkan bilgilerin zirve noktası yeteneğinin veya kendisinin Tanrı ile olan ilgisi ve bilgisinin ortaya çıkartılmasıdır. Yeteneği alanında öğrenci yetiştirmek ve sonrasında yetenek alanında Tanrı ilgisini ve bilgisini bulmanın üstatlar ve ustaların sorumluluğunda olduğu Japon felsefelerinde de belirtilmiş bir konudur. Ancak ustalık veya üstatlık durumuna varmış yetenek durumunda İman, bilgiyi ortaya çıkartmak veya başkalarına anlatmak karşıtlığına yol açıyorsa yani paylaşımı engelliyorsa kişiyi Budala ve Aptal durumunda gösterebilir ki bu durumda kişi; İman’dan gelen gücü hissederek bilgiyi kendinde tutan bencilliğe varmış, “Zaten Varım, Zaten Güçlüyüm, Zaten Biliyorum” yargılarına sahip olmuş demektir. Nasıl ki müdahale edilmediğinde bir nesne zamanın etkisi ile yani oluşum sonucunda değişip biçimleniyorsa, İman da bilgi ve eğitim ile desteklendiğinde ve paylaşıldığında kişinin Doğa, Hayat ve Zaman ile ilişki kurması sağlanmış, Oluş ve Akış’a bağlanması sağlanmış olur demektir. Bu durum eskiler tarafından; “Sanatçı tutku ile uyanır, bilgi ve eğitim ile gelişir, İman ile devam eder.” diye belirtilmiştir. Yetenek alanında Tutku, yaptığın şeyi iyi yapmayı sağlarken, İman yeni bir işlevsellik, yeni bir düşünüş biçimi ve yeni bir bakış açısı getirir ki buradan da ün, ünvan ve şöhret ortaya çıkar.

 

sosyoloji de tutku ve iman

 

İman’ın tanımı Tutku’nun tanımından farklıdır ama içerir; “Görünmeyenlerin varlığına inanmak olarak tanımlanır”, ancak İman: Görünmeyenlerin etkisinde olduğunu bilmektir. Görünmeyenlerin etkisinde olduğunu bilmeyenin, görünmeyenlerin varlığına inanması mümkün değildir. Yetenek veya Tutku gerekmeksizin hepimizin görünmeyenlerin yani Tanrı, Doğa, Hayat, Zaman, Akış, Oluş, Sezgi’nin etkisi altında olduğumuz ve bunu bildiğimiz kesindir; bahsettiğim Tanrı’nın kudret sofrası olan sosyolojik İman budur. İnsanın sahip olduğu İman’ı bildiği, hatırladığı, inandığı ve bu gücün kendisinden de yana olduğunu hissettiği durum örnekleri şunlardır; aşık iken duyulan sevinç ve mutluluktan, acı doluyken keder ve ıstırabın biteceğine ve zor günlerin geçeceğine olan inançtan, doğru bir düşünce veya kişi ile olan karşılaşmasındaki coşkudan, ihtiyacı olan veya istediği bir şey veya biri ile karşılaşmasından, tesadüften, rastlantıdan, eşzamanlı olaylardan, tevafuktan, tanımadığı birine karşı uyanan teveccühünden, mucize saydığı bir olay karşısında, şaşkınlık ve hayret yaşadığı veya mucize saydığı bir olay karşısında ve bir afette hissettiği kudret hissi karşısında uyanan huşu duygusundan. Örnekler artırabilir ancak bu kadarı konunun anlaşılması için yeterlidir diye düşünüyorum.

 

Tutku ve İman, insan aklını mantıksız şeylere karşı bile duyulan bir güvenle büyülemiş gibi olur, bu etkiyi ölçülendirebilmek için; gündelik yaşantıda istekli olmak, seçebilme gücünü korumak, farklı insanlarla diyaloglar kurmak, gezip tozmak, seks yapmak, eğlence ve davetlere icabet etmektir. Bunlar kişiyi, Tutku ve İman’dan uyanan ser hoşluğa, umursamazlığa, kayıtsızlığa ve tek başınalık duygusuna kapılmaktan korur. Bunun tam tersi, insanı gerçeği ve çevreyi ret etmek derecesine kadar ulaştırabilir ki bu durum münzevi ve meczup denilen halleri ortaya çıkartabilir. Biyografilerden bilindiği gibi yeteneği alanında Tutku ve İman’da aşırı dereceye ulaşmış bir çok mucit, kaşif ve bilgin bu durumları yaşamış, garip bir insan yaşantısı seyri izlemiştir.

 

 

Murat Dal

Sosyoloji ve Felsefe Araştırmacısı-Yazar


YAZARIN DİĞER YAZILARI